Gülce Özen Gürkan - ŞİFÂLI PINAR VE ASLAN KRALLAR
Ses işi:
https://soundcloud.com/gulce/sifalipinar
Bir masalcının başına gelenlerin masalıdır...
ŞİFÂLI PINAR VE ASLAN KRALLAR
Bir varmış, bir yokmuş. Mevcut zaman içinde, iğne saman içinde, iyilikle kötülüğün aynı anda kök saldığı uçsuz bucaksız ormanın birinde bir Pınar varmış. Pınarın suyu pek bir şifâlıymış; içenin kalbinde bir göz açılır, kalpten zihne bir yol geçilir, hakîkat sil baştan ölçülüp biçilir, hiç seçilmemişler seçilir, etrâfa gani gani bilgelik saçılırmış. Bilgeliğin aydınlığı karşısında iyiyle kötü birbirinin içinde eriyip kaybolur, geriye mükemmeliyetsizlikten köklenen sâfi sebepler ve neticeler kalırmış. Ormanı ve sâkinlerini anlamak o hâliyle pek bir kolaylaşırmış.
O zamanlar, ormana aslanlarla kurtlar arasındaki bir savaş hâkimmiş. Aslanlar kendilerini kral gördükleri için kurtlara göz açtırmıyor, ulumalarına bile izin vermiyor, bunun yerine onlara kükremeyi öğretmeye çalışıyorlarmış. Aslanlar kurtları, kurtlar da aslanları buldukları yerde parçalıyor, ölen aslan kahraman, ölen kurt ise zâiyat ilân ediliyormuş. Pınar bu savaşı aktığı yerden takip ediyor, hem aslanların hem de kurtların kendi suyundan kana kana içecekleri günü umutla bekliyormuş.
Bir sabah, iki kurt gelip Pınarın suyundan içmiş, hem kalpleri aydınlık ve bilgelikle dolmuş, hem de suya bir güzel içlerini dökmüşler. Bir an için bile olsa, dertleri tasaları Pınarın şifalı suyuna karışıp akmış gitmiş. Uzun zamandır Pınarın suyuyla şifâlananların bir araya gelip ormandaki krallıklarını devireceklerinden korkan aslanlar, kurtları da Pınarın suyundan içerken görünce iyice telaşlanmışlar.
O gece ormana yağmur yağmaya başlamış. Gökyüzünde koca koca bulutlar toplaşıp toplaşıp çarpışıyorlarmış. Gök gürültüsü kulaklarda yankılanıyor, çakan şimşeklerden göz gözü görmüyormuş. Yere düşen yıldırımlar ağaçları yerle bir ediyorlarmış. Talihsizlik bu ya, yıldırımın biri dallarının altında kaplan sürüsünün toplandığı heybetli bir ağaca düşmüş. Yıldırım o gece tam yedi kaplanın canını almış.
Ertesi sabah kaplanlar yas tutmaya başlamışlar. Ölen kaplanların aileleri acı içindeymiş. Bunu gören aslanların aklına şeytanca bir fikir gelmiş. Demişler ki; “Bu felaketin suçunu Pınara ve suyundan içen kurtlara atmanın bir yolunu bulursak, hem Pınarla kurt arkadaşlarından kurtuluruz, hem de acılı kaplanlara bir günah keçisi vermiş oluruz, intikam almak için bizi desteklerler.” Doğruca Pınara gitmişler, “Dün o kurtlara suyundan verdiğin için gökteki suyun dengesi bozuldu. Yağmur bu yüzden yağdı, yıldırım bu yüzden düştü, yedi kaplan bu yüzden öldü. Bize suyundan içen kurtların kim olduklarını söyle, gereken cezayı verelim hepinize.” demişler.
Meğer Pınarın suyunun şifâsı doğruluktan ve cesaretten gelirmiş. Aslanların kendisini ithâm ettiği mânasız suçlamalar karşısında suyunun yatağını eğmeye hiç niyeti yokmuş. “Benim gibi hayat kaynağı bir Pınarı ölümle mi suçluyorsunuz? Söylediklerinize kendiniz inanıyor musunuz? Üstelik, kurt kardeşlerimi sırf bana içlerini döktükleri için cezalandırmak istiyorsunuz. Kim oldukları sularımda saklı, içmeden öğrenemezsiniz. İçerseniz de kim oldukları zaten umrunuzda olmaz” demiş.
Aslanlar öfkeden küplere binmişler. Pınarın suyundan içmemekle kalmayıp, etrafını çalılarla kapatmış, yeşilliklerini ezmiş, sularını kirletmişler. Verimli toprağın yeşili eksik kalır mı? Yenisi çıkmış. Akan su kir tutar mı? Kir akmış gitmiş, su yine tertemiz olmuş. Kişinin dostlarıyla arasına çalı dayanır mı? Pınarın suyuyla aydınlanan orman hayvanları da etrafındaki çalıları temizlemiş. Paniğe kapılan aslanlar çalıları Pınarın etrafına tekrar dizmişler. Hayvanlar tekrar temizlemiş. Ve tekrar... Ve tekrar...
Pınarı en çok üzen, çalılar yüzünden suyunun şifâsını ormana sunamamakmış. Bir gece almış başını, ormanın uzak bir köşesine gitmiş. Sabah uyandıklarında Pınarı göremeyen hayvanlar çok üzülmüşler. Aslanlar ise sevinmişler, “Suyu hâlâ buralara kadar gelse de Pınarın kendisi burada yok, şifâsı azalır, yaydığı bilgelik kral tahtımızı sarsamaz artık” demişler.
Bekledikleri gibi olmamış. Pınar gittiği her yeri şifâlandırmış, her yerde arkasında bir şifâlı su yolu bırakmış. Asıl yuvasının hayvanları onu hiç unutmamış, aslanlara da unutturmamışlar. Pınardan yayılan ışık gittiği her yerde büyümeye devam etmiş, bütün ormanı kaplamış.
Gökten üç elma düşememiş henüz... Aslanlar hâlâ kral, Pınar da hâlâ gurbetçi... Bir Pınarın elinden içine doğduğu toprakları alan adâletsizlik hâlâ hüküm sürmekte... Diğer Pınarlar korkmakta... Korkudan cesaret almakta... Mücâdele devam etmekte... Umut sürmekte...
Gülce Özen Gürkan
İstanbul, 2013